Masallar

BEĞBİRA MASALI

Bir zamanlar, buralarda bir karı koca yaşarmış. Bunların hiç çocukları olmazmış. Sürekli Allah’a çocuklarının olması için yalvarıp dua ederlermiş. Bir gün adam, yaşlı bir dedeye rast gelmiş. Bu yaşlı dedeye derdini anlatmış. Yaşlı dede bir elma vermiş:
“- Bu elmanın kabuklarını yavrusu olmayan atına, içinin de yarısını karına yedir, diğer yarısını da kendin ye.” demiş. Daha sonra da:
“- Ben gelinceye kadar da çocuğuna ve atının tayına ad (isim) koyma.” diyerek çekip gitmiş. Adam sevinç içinde evine gelmiş, dedenin dediklerini yapmış. Aradan epey bir zaman geçtikten sonra bu ailenin bir erkek çocukları olmuş, aynı zamanda atlarının da bir tayı olmuş. Çocuk büyümüş, dokuz yaşına gelmiş. Yaşlı dede de artık gelmiş.
 

Büyük Türk Bilgesi Dede Korkut’un Tasviri
Büyük Türk Bilgesi Dede Korkut’un Tasviri.
(Çizim, Erol KÖSE’ye aittir.)

“- Çocuğun adı “Beğbira” tayının adı da “Bengiboz” olsun, sırtları yere gelmesin.” demiş. Beğbira’ya da, başı sıkışınca kullanması için sihirli bir mendil vererek çekip gitmiş.
Aradan yıllar geçmiş; Beğbira büyümüş, delikanlı olmuş. Hükümdarın da dünyalar güzeli bir kızı varmış ve Beğbira bu kıza aşık olmuş. Lâkin bu kız, taliplileri ile yarışmalar yapar, hepsini de yenermiş. Hükümdar, Beğbira’nın, kızıyla yapacağı yarışmayı kazanırsa kızını vereceğini belirtmiş. Bunun üzerine Beğbira durumu kabul etmiş. Sevdiği kız olan Elkavak ile atlarını yarıştırmaya başlamışlar. Kızın atı önde gidiyormuş, neyse ki zor zahmet Beğbira kıza yetişmiş, kızın yüzüne bakınca olduğu yerde düşüp bayılmış. İşte, böyle kızın yüzüne bakanlar güzelliği karşısında bayılır, ayağa kalkamayıp yarışmaları kaybederlermiş ve sonuçta da öldürürlermiş. İşin sırrını anlayan Beğbira yıllar önce dedenin kendisine verdiği mendili yüzüne sürüp kalkabilmiş. Sıra turna kuşu avına gelmiş. Beğbira hiç kızın yüzüne bakmadan en çok turnayı avlamış. Ok atma yarışmasında da oğlan birinci gelmiş. Elkavak kızı artık Beğbira ile evlenmeyi kabul etmiş ve nişanlanmışlar. Nişan yapıldığı esnada kızın eli Beğbira’nın alnına değmiş, elindeki yüzüğün taşı Beğbira’nın alnını çizmiş, alnında hatem yüzüğünün izi kalmış.
Bir gün Beğbira ve yiğitler hükümdarın emri ile ava gitmişler. Av sırasında bir yerde gece konaklarken, düşmanları tarafından basılmışlar, esir alınarak kaleye kapatılmışlar. Tastamam yedi yıl kadar olmuş kaleye ve kalenin zindanına kapatılalı Beğbira ve arkadaşları. Bir gece tutsak düştükleri hükümdarın kızı rüyasında Beğbira diye birinin kendisinin nasibi olacağını görmüş, bunun üzerine zindanın kapısını açtırıp, Beğbira’nın kim olduğunu sormuş. Beğbira :
“- Diyelim ki, Beğbira benim, n’olcak?” demiş.
Kız rüyasını anlatıp kendisi ile evlenmek istediğini belirtmiş. Beğbira tekrar:
“- Sen kâfirsin. Ben seninle evlenmem.” demiş.
Kız ertesi gece aynı rüyayı tekrar görünce tekrar zindana inmiş ve :
“- Ben senin dinine dönersem; benimle evlenir misin ?”demiş.
Beğbira :
“- Sen benim dinime dönersen seninle evlenirim, yeter ki beni buradan çıkar.” demiş.
Böylelikle Beğbira zindandan çıkarak, doğruca kalenin burçlarına gitmiş.
“- Yastığımız mı oldu galenin taşı,
Eğilelim turaba dökelim gözyaşı
Gelişin sorarım Bezirganbaşı.”
Bezirganbaşı söylemiş, bakalım ne söylemiş?
“- Ulu bezirganlar galmaz yolundan
Alırlar satarlar dünya malından
Gelişim sorarsan Oğuz elinden.”
Beğbira söylemiş, bakalım ne söylemiş?
“- Oğuz ellerinden beri gelirsin,
Gasvetli gönlümün gamını alırsın
Anamdan babamdan sen neler bilirsin?
Bengibozu (atımı) koyverdim çayıra.
Cümlemizin işini Allah gayıra.
Babam padişah, ben de Beğbira.”
Bezirganbaşı söylemiş, bakalım ne söylemiş?
“- Babanı sorarsan; indi yıkıldı,
Malını sorarsan; taştı yıkıldı.
Anan deli oldu; aklı çekildi.
Gız gardeşin bezdi tatlı canından.”
Beğbira :
“- Garadır gaşları, eladır gözü.
Uçurdum kolumdan şahini gazı.
Bengiboz emeği, Elgavak gızı ,
Ondan da bir haber verin ağalar.”
Bezirganbaşı :
“- Cem oldular bir araya geldiler.
Kimden kime mehel (mühlet) olsun dediler.
Gapınızda kel vezire verdiler.
Böylece bir haber olsun elinden.”
Beğbira :
“- Vallahi vazgeçmem, gülü gülümdür.
Çok emek harcettim özce malumdur
Ötesini sorarsan öz nişanlımdır.”

Bezirganbaşı :
“- Atlar eğerlendi, yiğitler gem vurdu.
Gavaklar dikildi, oklar atıldı.
Gırk güne denk yiğit düğün tutuldu.
Böylece bir haber olsun elinden.”
Beğbira duydukları üzerine atına söylenir. Bakalım atına ne söyler ?
“- Eğer al gel atım, sağda soldaysan da;
Bir aylık, bin yıllık yoldaysan da.
Ey garip, erenler sırrındaysan da;
Ulaşımdı Bengibozum gelindik.”
(Bengiboz gelir.) Bunun üzerine Beğbira devamla :
“- Bir sabah namazı buldum atım izini.
İzinin tozuna sürdüm yüzümü.
Gral kızı kırk güne verdi izini.
Ulaşımdı Bengibozum gelindik.”
Beğbira Bengiboz’ una biner, kendi eline günler sonra varır.
Artık Beğbira derviş kılığına girer, evlerinin önüne varır. Kız kardeşini görür. (Beğbira’dan sonra doğan kız kardeşi) Kardeşine de kendisini derviş olarak tanıtır. Kız da O’nun derviş olduğunu düşünerek içini döker. Söyler bakalım ne söylemiş?
“- Asli güher midir dervişin zatı?
Kötünün sözleri sahiden gatı.
Derviş neden gelmez ağamın atı?”
Beğbira artık söylemiş, bakalım ne söylemiş?
“- Ben de bilemedim bacım baharı yazı,
Uçurdum golumdan şahini, gazı.
Ben bir garip derviş, sen bir hünkâr gızı.”
Kız :
“- Derviş, uzak mıdır vatanın ilin?
Ne mübarek söyler bu datlı dilin.
Eğerin yoğusa (yoksa) belinde börü.”
Derviş ( Beğbira ) :
“- Ben bir derviş idim ilimden,
Asla laf çıkmaz benim dilimden.
Nisten ( Ne isten ) belimdeki börümden?”
Kız :
“- Daha güccüktür ağamın yaşı.
Hemen sana benzer benim gardeşim.
Ben bir dervişe ağam mı diyeyim?
Daha güccüktür ağamın yaşı.
Akıttım gözümden kan ile yaşı.
Böğünlük (bugünlük), basındık (bastık) bağra daşı.”

Beğbira kız kardeşine kim olduğunu söyler. Elindeki dedenin verdiği mendili çeşmelere sürer; çeşmeler akar, babasına sürer, annesine sürer; hepsi iyileşir. Annesinin aklı başına gelir, babası ayağa kalkar. Çocuklar da bir tarafta çukur kazarlar. Elgavak gızının Beğbira ile evlenememesi üzerine başkası ile de evlenmesini istemezler. Elgavak başkasına nasip olmasın, bu çukura düşüp ölsün derler. Beğbira camiye gider, çocuklar da gelir. Çocuklar çukuru neden kazdıklarını anlatırlar. Sonra da namaza dururlar. Çocuklar gelin çıkma vakti geldi deyip, namazı bırakıp giderler. Beğbira’da namazını kılıp çıkar. Bu arada Beğbira’nın ailesi oğulları döndüğü için kurban keser. Beğbira’nın kardeşi Elgavak gızının kayınanası olacak olan kadına da et götürür.
“- Bu benim ağamın gelmesi üzerine kesilmiş kurban.” der. Kadın kıza bağırır, saçmaladığını anlatır.
Beğbira düğün evine varır, oklar atılmaktadır. Okçulardan en az biri hedefi vuramaz ise, gelin oynatılmazmış. Beğbira, gelini önünde oynatacaklarına söz verirlerse kimsenin vuramadığı hedefi vuracağını belirtir ve:
“- Bana Beğbira denilen yiğidin sarı okunu getirin, ibrişimi (bir çeşit ip) bile vururum.” der. Düğün yerinde bulunanlar Beğbira’nın ibrişimi vuramayacağını sanırlar. Beğbira ibrişimi vurur. Herkes artık gelin oynayacak diye sevinir. Düğün sahibi gerçek gelini çıkarmak istemez, vezirin karısını oynatıp, Beğbira’yı yani dervişi kandırmayı düşünürler. Onlar, O’nu yaban elden gelmiş derviş sanırlar ve vezirin karısı oynamaya başlar. Derviş söyler, bakalım ne söyler?
“- Aşağı evlerin tütünü,
Çıkar yekini yekini.
Başına almış mehlisini ( kuması)
Oynayan vezirin böyük garısı. ”
Sonra Selcik diye bir kızı çıkarırlar. Selciğin kaledeki sevgilisi, Selciğe Beğbira ile selam göndermiştir. Beğbira Selcik çıkınca söyler, bakalım ne söyler ?
“- Evlerinin önü sığırcık,
Saçı uzun kıvırcık
Ortada oynayan Selcik
Selam yolladı Mustafacık.”
Düğün sahibi bakar, olmayacak gerçek gelini ortaya çıkarır, yani artık ortaya Elgavak gızı çıkar, gelirken düşecek gibi olur. Beğbira söyler, bakalım ne söyler ?
“- Gız ne gelin düşe şaşa
Sana da şenlik yaraşa.
Oynayan gelin,
Gelin var, iyi salın.”
( Elgavak gızı dervişe kinle bakar, kendine böyle dediği için çok kızmıştır.) Beğbira tekrar söyler:
“- Gız ne bakan kinli kinli?
Döner mi oldun iki dinli
Oynayan gelin,
Gelin var, iyi salın.
Honus (tepe) başına çıktın.
Döndün de vatana baktın.
Goç (yiğit) başından kule yaptın.
Oynayan gelin,
Gelin var, iyi salın.”
(Elgavak gızı kötü kötü bakar, sinirlenir.) Beğbira söylemeye devam eder :
“- Gız ne bakan bönce bönce
Zülüflerin yonca yonca
Sevdiğin oğlan gelmeyince
Oynayan gelin,
Gelin var, iyi salın.”
Kız bu yakımlar üzerine çok kızmış, dervişin üzerine yürümüş, ne yazık ki onun sevgilisi olduğunu bilmiyormuş. Derviş, yani Beğbira kaçarken bacağını kapıya yırttırmış. Hemen mendili bacağına sürmüş, iyi olmuş. Kız dışarı fırlayıp buluştukları bahçeye gitmiş, burada kendini zehirleyecekmiş. Beğbira bir yere saklanıp kızı izlemeye ve dinlemeye başlamış. Kız söylemiş, bakalım ne söylemiş?
“- Durnam gidersin ak göle konuk,
Ak gölün üstünde bir hayla (hayli) dönüp,
Durnalar var yarime selam söyle.
Gökyüzünde dönen bir bölük durna,
Adını sorarsan aşık Beğbira.
Durnam ganatların eğip gitme.
Varıp bir yerde oba tutmadan,
Göksümün bendine yadel gatmadan,
Durnalar var yarime selam söyle.
Bahçe temelinden geçti diyverin.
Ecelin şerbetinden içti diyverin.
Zehirli tığlara (iğne) düştü diyverin.
Durnalar yarim var selam söyle.”
Bu sözlerden sonra Beğbira çıkıp söyler, bakalım ne söyler ?
“- Altı aylık yerde galdı erlerim.
Bülbül gibi söyler senin dillerin.
Bağlandı, usandı gayri benim gollarım.
Gel şimdi derdimin dermanı yarim.”
Elgavak gızı karşılık verir:
“- Yeter derviş ettiğin yeter,
Derviş dertlerin benden beter.
Derviş durmuş, dertlerime dert gatar.
Var git derviş var git, yarim değilsin.
Ben bilirim garlı dağdan aşanı,
At salınıp da ellere düşeni.
Vardır benim sevdiğimde hatem (mühür) nişanı.”
Derviş, yani Beğbira artık gerçeği söyler:
“- Ben bilirim gız, garlı dağlar aşanı.
At salınıp da, ellere düşeni.
Yok mu sandın, bu dervişte hatem nişanı?”
Beğbira saçını kaldırıverir; kız dervişin alnındaki hatem yüzüğü nişanını görür. Çok mutlu olurlar, kırk gün kırk gece düğün yaparlar.
Ben de düğüne gittim, düğün pilavı gatıverdiler, size getiriyordum. Tam o sırada köpekler pilavın kokusunu alınca peşime düşüp koştular. Ben de korkumdan pilavı döküverdim ve kendimi kurtardım. Sizin de pilav yiyemediğinize çok üzüldüm.

MASAL ÜZERİNE AÇIKLAMALAR:
Beğbira adlı bu masalımız, Bozkır İlçesi’ne 12 km. uzaklıkta bulunan Yazdamı İlköğretim Okulu’nda öğretmen olarak görev yapan Fatma KAÇMAZ tarafından 1993 yılında, aynı köyde mukim Emine YAŞAT teyzemizden derlenmiş olup, aynı tarihte öğretmen Fatma KAÇMAZ’dan alınmıştır.
Masal kahramanı Beğbira’nın Oğuz Soyu’ndan olduğunun masalda söylenmesi ilgi çekicidir. Buradan Yazdamı Köyümüzün ve Bozkırımızın Oğuz Soyu’ndan geldiği ortaya çıkmaktadır. Bu durumu halkbilimci, tarihçi ve sosyologların ilgi ve takdirlerine sunarken, masalla ilgili diğer açıklamalar ve tespitlerimiz ise aşağıda sunulmuştur:
Masal; söyleniş, anlatılış bakımından “ Dede Korkut Masalları” ndandır. Beğbira adlı masalımız tipik bir Dede Korkut Hikâyesi’dir.
Beğbira adlı Bozkır’da terennüm edilen bu masal, bize göre; hem Bozkırımız için hem de Türkiye için çok önemli bir kültür belgesidir. Çünkü bu masal, Anadolu’muzun diğer yerleşim yerlerinde de değişik şekillerde söylenmekte, nesilden nesile aktarılmaktadır. Bu tespitimizin doğruluğunu; Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY’un, ”Doğu ve Güneydoğu Anadolu Ağızları Üzerine Düşünceler” isimli İstanbul Boğaziçi Yayınları A. Ş. tarafından Ocak 1993’te 5.000 adet olarak basılan 12 No’lu İlmi Araştırmalar Seri’sinin 107. ve 135. sayfaları arasında bulmanın bahtiyarlığını yaşadık. Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY’un bu kitabında: “Öteki Türk Ülkeleri gibi Anadolu’da bir destanlar ülkesi, efsâneler diyarıdır. Anadolu insanı Orta Asya’dan, Horasan İlleri’nden, Altaylar’dan getirdiği sözlü destanlarını, efsânelerini, masallarını dilden dile, gönülden gönüle aktararak günümüze kadar ulaştırmasını bilmiştir. Bütün bu sözlü hazine, daha nice nesillerin dilinde ve gönlünde asırlarca yaşayacaktır. Yaşayan Türk Halk Edebiyatı mahsullerinin bir bölümünü Dede Korkut Hikayeleri ihtiva etmektedir. Dede Korkut Hikâyeleri, değişik varyantlarda ve isimlerde de olsa, Anadolu’nun pek çok yöresinde hâlâ anlatılmaktadır. Yaşayan Dede Korkut Hikâyeleri içinde, Anadolu sahasında, en yaygın olanı Bey Böyrek (Beyrek) hikâyesidir. Adı bazen; Bey Böyrek, Bey Böre, Bey Beyri, Bengiboz ile Bey Böyrek, Beg Böğürek, Bey Börü, bazen de Al Kavak Kızı olarak söylenen bu hikâye, Anadolu’nun bazı yörelerinde tesbit edilmiştir. Bey Böyrek hikâyesi yalnız Anadolu’nun siyasi sınırları içinde yaşamamaktadır. Nerede Türk varsa, orada bu ve öteki Dede Korkut Hikâyeleri’nin yaşadığı kesinlikle söylenebilir.” demektedir.
Tuncer GÜLENSOY’un dediği gibi, Beğbira adlı Dede Korkut Hikâyesi için bizde; “Atalarımızın Bozkır’a; Orta Asya’dan, Horasan İlleri’nden, Altaylar’dan getirmiş oldukları sözlü destanlar, efsâneler ve masallar dilden dile, gönülden gönüle, aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Bu sözlü hazinelerimiz daha nice nesillerimizin dilinde ve gönüllerinde asırlarca yaşayacak ve yaşatılacaktır. Dede Korkut Masalları veya Hikâyeleri’nin en güzel örneği Bozkırımızda Beğbira olarak terennüm edilmektedir. Dede Korkut Hikâyeleri’nin Bozkır’daki izinin adı Beğbira’dır. Beğbira, Dede Korkut Masalları’nın Bozkır varyantıdır.” diyebiliriz.
Milli Eğitim Bakanlığı ile Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı işbirliği ile 1993 yılı için hazırlanan, Türk Devletleri ve topluluklarının tanıtıldığı Türk Dünyası isimli takvimin son sayfasında Dede Korkut için: “Dede Korkut; (Korkut Ata-Ermiş Ata) Çin Seddi’nden Viyana’ya bütün Türk İlleri’nde sevilmiş, sayılmış Türk Bilgesi. Dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelmiş olan hikayeleri, masalları ile Türk’ün dilini, inançlarını, örf ve adetlerini, insanlığa yol gösteren bütün değer hükümlerini yaşatmış ve bu manada Türk Birliği’ni kurmuş ulu atamız. Kür, Aras, Seyhun, Ceyhun, Çoruh, Orhun, O’nun deyişleriyle çalkalanıp köpürmüş; Baykal, Aral, Hazar O’nun yiğit sesiyle kabarmış; Türk’ün sözü, merhameti, kısaca özü O’nda düğümlenmiştir.” şeklinde güzel bir tanımlama yapılmıştır. Bu tanımlamadan hareketle biz de; “Büyük Türk Dünyası’nın bir parçası olan Bozkır da; Korkut Atamızın, Dede Korkut’un bir Bilge kişi olarak sevildiğini sayıldığını, Beğbira ile Türk’ün dilinin, inançlarının, örf ve adetlerinin yaşatılmasına vesile olunduğu, Çarşamba Çayımızla, Gökderemizin O’nun yiğit sesiyle kabarıp, gizemli deyişleriyle çalkalanıp, köpürdüğünü, Bozkırlı Türk’ün sözünün, merhametinin kısacası özünün O’nda düğümlenerek, “Havası ve suyu sert, insanı yiğit ve mert, sözü de net” parolasının bu Öz’den kaynağını aldığına dair kanaatimizi belirtmek istiyoruz.

Yayınlandığı 02 Ağustos 2006 tarihinden itibaren 47477 kez okundu.
Güncellenme Tarihi: 17 Ocak 2011

 

Son Yorumlar

@Hüseyin Ali KINAÇ "Caminizi 25.03.2012 tarihinde gezip görmek nasip oldu.Gerçekten çok güzel bir..." devamı
@şevket "Yazı başka güzel,Kışı başka güzel bu Bozkır neden bu kadar güzel." devamı
@mehmet "Bozkırımızda bu tür faliyetlerin olması bir bozkırlı olarak gurur verici.Kan..." devamı

Yeni Katılanlar

imparator
ummuhan
konya42
alimeyre60
ahmet
sinan
kocatepe
alis
delikurt
macarlar

bozkir.net

Sitemizin içeriği Creative Commons 3.0 ile lisanslanmıştır.
İçeriğimizin yazarlarımız tarafından üretilen kısmı, ticari amaçlar haricinde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Sitemiz hakkında detaylı bilgi için Hakkımızda bölümüne bakabilirsiniz.

RSS - Facebook - Twitter